Günün Portresi
Manastırlı
Hamdi’nin göreve başladığı 1919 yılında İzmir’e Yunan askerleri girmişti.
İstanbul sokaklarında yabancı askerler dolaşmakta, İngiliz, Fransız gemileri
Boğaz’da trafiği kontrol etmekteydi. Yabancı komiserler hükümet üzerinde nüfus
sahibiydi. Refik Halit PTT Genel Müdürüydü. Refik Halit, Amasya Tamimi’nin
telgrafhanelerden çekilmesini engellemeye çalışmış ama becerememişti. Bu
olaydan sonra Refik Halit’in Kuvvâ-yı Milliye’ye karşı düşmanca tavrı daha da
sertleşmişti.
Manastırlı
Hamdi tesadüfü bir Telgraf Görüşmesi sonucu karşılaştığı Mustafa Kemal’in
güvenini kazanmıştı. Nöbette olduğu her gün Atatürk’e ulaşıyor, onun bir emri
olup olmadığını soruyor. Varsa emri yerine getiriyordu. Bu haberleşme 16 Mart
1920 tarihine kadar rutin bir şekilde devam etti.
16
Mart 1920 günü ve sonrasında gelişen olayları Nutuk’tan okuyalım.
“Efendiler, 1920 senesi Mart ayının 16.
günü öğleden evvel, saat onda, makine başında şöyle bir telgraf verildi:
Ankara’da: Mustafa Kemal Paşa
Hazretleri’ne İstanbul, 16/3/1920
Bu sabah, Şehzadebaşı’ndaki Muzıka
Karakolu’nu, İngilizler basıp oradaki askerlerle İngilizler çarpışarak sonunda
şimdi İstanbul’u işgal altına alıyorlar. Bilgilerinize sunulur.”
Manastırlı Hamdi
Ben, bu telgrafın altına kurşun kalem ile
“Tez elden kolordulara benim imzamla… M. Kemal” işaretini koyduktan sonra bu
telgrafı verenden sormaya başladım. Manastırlı Hamdi Efendi durmadan bilgi
vermeyi sürdürdü. Bizim en güvenilir bir arkadaşımız var ki yalnız o değil,
herkes, yani her gelen söylüyor. Şimdi de Harbiye’nin işgalini haber aldık.
Hatta Beyoğlu telgrafhanesinin önünde İngiliz askeri olduğunu fakat
telgrafhaneyi işgal edip etmeyeceği bilinmiyor. Bu sırada efendiler; Harbiye
telgrafhanesinde, memur Ali bilgi vermeye başladı: “Sabah İngilizler basarak
altı kişi şehit ve on beşkadar da yaralı var. Şimdi, İngiliz askerleri
dolaşıyor. Şimdi, işte, İngiliz askerleri bakanlığa giriyorlar. İşte içeri
giriyorlar. Nizamiye kapısına. Teli kes İngilizler buradadır.”
Yeniden Manastırlı Hamdi Efendi bizi
buldu. Paşa Hazretleri; “Harbiye telgrafhanesini de İngiliz deniz askeri işgal
edip teli kestiği gibi bir taraftan Tophane’yi işgal ediyorlar. Bir taraftan
zırhlılardan asker çıkarıyorlar. Durum çok ağırlaşıyor efendim. Sabahki
çarpışmada altı şehit, 15 yaralı vardır. Paşa Hazretleri. Yüksek emirlerinizi
bekliyorum. 16 Mart 1920, Hamdi.”
Hamdi Efendi devam etti: Sabahki, bizim
asker uykuda iken, İngiliz deniz erleri karakola gelip işgal etmekte iken,
askerimiz uykudan şaşkın kalkınca çarpışmaya başlanılıyor. Sonunda bizden altı
şehit, on beş yaralı olup bunun üzerine önceden kötülüğü tasarlanmış ki hemen
zırhlıları rıhtıma yanaştırıp Beyoğlu bölgesini ve Tophane’yi işgal edip bir
taraftan Harbiye Nazırlığını işgal etmişler, hatta şimdi ne Tophane ve ne de
Harbiye telgrafhanesi bile bulunamıyor. Şimdi de haber almış olduğuma göre
Derince’ye kadar yayılıyormuş efendim. İşte Beyoğlu Telgrafhanesi de yok.
Orasını da işgal ettiler galiba. Allah korusun. Burasını işgal etmesinler. İşte
Beyoğlu telgraf memurları, müdürleri geldiler. Kovmuşlar. Bir saate kadar
burası da işgal olunacaktır. Şimdi haber aldım efendim.
Hayati Bey merhum, benim, ilk haber telgrafı
üzerine yaptığım işarete uyarak verilen bilgileri özetlemiş. Rumeli ve
Anadolu’daki bütün komutanların adreslerine çektiriyordu. Bir an önce İstanbul
üzerinden Edirne’ye çektirilmesini söylemiştim
Hamdi Efendi: Yüksek emirleriniz yerine
getiriliyor. Edirne’ye yazıyorum ve bütün merkezleri hazır ettirdik.
Hamdi Efendi’den: Mebuslar için bir haber
aldınız mı? Mebuslar Telgrafhanesi haberleşme yapıyor mu? Diye sordum. Hamdi
Efendi: Evet yapıyor. 14 üncü Kolordu Komutanı burada. Paşa istiyordu verelim
mi? Efendiler, bundan sonra artık Hamdi Efendi’nin sözünü işitemedik. İstanbul
merkezinin de işgal edilmiş olduğu kanısına vardık. Bu vatansever ve yiğit
kişi, Manastırlı Hamdi Efendi olmasaydı, İstanbul’da geçen acı olaylardan haber
almak için kim bilir ne kadar beklemek zorunda kalacaktık. İstanbul’da bulunan
bakan, mebus, komutandan, örgütlerimizdekiler içinden bir kişi çıkıp zamanında
bize haber vermeyi düşünememiş olduğu anlaşılıyor. Demek ki tümünü şaşkınlık ve
korku kaplamıştı. Bir ucu Ankara’da bulunan telin İstanbul’da bulunan ucuna
yanaşamayacak kadar şaşkın bir hâle gelmiş oldukları yargısına varmak bilmem ki
doğru olur mu? Telgraf memuru Hamdi Efendi sonradan kendisi Ankara’ya gelerek
karargâhımız telgraf memurluğunu yapmıştır. Kendisine borçlu olduğum teşekkürü
burada herkesin önünde belirtmeyi millî ve vatanî ödevlerimden sayarım.”
PTT
Genel Müdürü Refik Halit (Karay) Manastırlı Hamdi’nin İstanbul’un işgalini
Ankara’ya bildirdiğini öğrenince, aynı gece (16 Mart 1920) Manastırlı Hamdi’nin
görevine son verir.
Manastırlı
Hamdi Bey için şimdi yapacak tek şey kalmıştır, millî güçlere katılmak üzere
Ankara’ya gitmek. İstanbul-Mudanya hattında işleyen Paşabahçe gemisinin
kaptanının Anadolu’ya geçmek isteyenlere yardımcı olduğunu öğrenen Manastırlı
Hamdi, kaptanla görüşür ve vapurda ateşçi olarak gösterilmek suretiyle
Mudanya’ya, Mudanya Kaymakam Vekili ve Liman Reisi Hamdi Bey’in yardımlarıyla
da Bursa’ya geçer.
Bursa’dan,
Ankara’ya bir telgraf çekerek, ne yapması gerektiğini sorar. Telgrafına cevap
beklerken İstanbul Hükümetine bağlı polislerce tutuklanarak, Mudanya’dan
İstanbul’a giden bir Yunan gemisi ile İstanbul’a geri gönderilir. Vapur
İstanbul’a gelince bir fırsatını bularak kaçar.
Mustafa
Kemal, Manastırlı Hamdi Efendi’nin tutuklandığını haber alınca, Bursa’da 56.
Fırka Komutanı olan Bekir Sami Bey’e Manastırlı Hamdi Bey’in kurtarılarak
Ankara’ya getirilmesi talimatını verir.
Bekir
Sami Bey’in talimatıyla İstanbul’daki Kuvvâ-yı Milliyeciler Hamdi Bey ile
temasa geçerler. Bir gemi ayarlanır. Manastırlı Hamdi, gemide kiraz küfeleri
arasında oluşturulan bir bölmede Mudanya’ya gelir.
Manastırlı
Hamdi Efendi, Ankara’ya geçebilmek için önce Bilecik’e, oradan da Eskişehir’e
geldi. Eskişehir’de iki gün kaldıktan sonra, nihayet Ankara’ya ulaştı.
Ankara’ya
gelir gelmez, Ziraat Okulu’ndaki Heyet-i Temsiliye Karargâhı’na geldi. Orada
Atatürk’ün huzuruna çıkarıldı. Atatürk Manastırlı Hamdi’yi Ankara’daki
karargâhta oluşturulan telgrafhanede görevlendirdi.
İsmet
Paşa, Manastırlı Hamdi’yi Batı Cephesi Karargâhı’na telgrafçı olarak almak
ister ve bu isteğini Mustafa Kemal Paşa’ya iletir. Mustafa Kemal’in; “Ben
Hamdi’ye karışmam. O istediği şekilde çalışır. Razı edebilirsen götür.” demesi
üzerine, İsmet Paşa’nın teklifini emir telakki ederek kabul eden Manastırlı Hamdi,
savaş sona erene kadar Batı Cephesi Karargâhı’nda telgrafçı olarak görev yapar.
Kurtuluş
Savaşı Türk Milletinin galibiyetiyle sonuçlanır. Cumhuriyet ilan edilir. Lozan
Barış Antlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti tüm dünyaya kabul ettirilir. Devrim kanunları
art ardına kabul edilir. Bunlardan birisi de Soyadı Kanunu’dur. Soyadı
Kanunu’nun kabulünden sonra TBMM Mustafa Kemal Paşa’ya ATATÜRK soyadını verir.
Atatürk
de bazı silah ve mesai arkadaşlarının soyadlarını bizzat verir; İsmet Paşa’ya
İNÖNÜ, Fahrettin Paşa’ya ALTAY, Nuri Bey’e CONKER, Mahmut Esat Bey’e BOZKURT…
Atatürk’ün
soyadını verdiği kişilerden birisi de Manastırlı Hamdi Bey’dir. 16 Mart 1920
tarihinde İstanbul’un işgalini Ankara’ya bildiren Hamdi Bey’e Atatürk o günün
anısına MARTONALTI soyadını verir.
Savaştan
sonra, İstiklâl Madalyası ile ödüllendirilen Manastırlı Hamdi, İstanbul-Kartal
telgraf memurluğu, Akşehir telgraf memurluğu, Ankara Yenişehir Postahane
Müdürlüğü görevlerinde bulundu.
Sağlığı
bozulunca kendi isteğiyle Konya PTT Müdürlüğüne 1. Sınıf Memur olarak atandı.
Konya’da ilkokul öğretmeni Nesibe Hanım ile evlenen Hamdi Martonaltı’nın iki
oğlu bir kızı oldu.
Mustafa
Kemal Atatürk’ün Konya’ya her gelişinde Manastırlı Hamdi onun ziyaretine
giderdi. Bir keresinde küçük oğlunu da yanında götürmüştü. Çocuğun zekâsından,
davranışlarından etkilenen Atatürk, Hamdi Bey’in çocuğunu evlat edinmek ister.
Ama çocuğuna çok düşkün olan Nesibe Hanım izin vermez.
Sağlık
durumu bozulduğu için 1941 yılında emekli olan Hamdi Martonaltı, 09 Aralık 1945
tarihinde Konya’da vefat etmiştir.
16 Martta Olan
Olaylar
1848 - Öğretmen
Okulları Kuruldu.
1914 - Ürgüplü
Mustafa Hayri Efendi, Şeyhülislam olarak atandı.
1919- Edirneliler
bir kitapçık yayımladılar. Belgede Doğu ve Batı Trakya nüfusunun çoğunluğunu Türklerin
meydana getirdiği belirtiliyor. Kitapçık Venizelos'a hitap eden şu cümle ile
bitiyor: "Kendinizi Türklere düşman etmeyiniz. Bugünden çok yarını
düşününüz. Yarın biz bize kalacağız."
1919- Damat Ferit
Paşa, güvendiği kişileri Senato'ya alıyor. Mebuslar Meclisi 2 ı Aralık' ta
feshedilmiş, fakat Senato açık kalmıştı. Padişah ve Damat Ferit, Senato Başkanı
Ahmet Rıza Bey'in çalışmalarından da memnun olmadıklarından görevden alınacak
yerine Mustafa Asım Efendi, Başkan yardımcılıklarına da Aristidi Paşa ve
Azeryan Efendi atanacaktır. (Düşünebiliyor musunuz, Yunanistan ile savaşırken
Senatonun Başkan Yardımcılıklarına iki Rumu atayan Padişah)
1920- İngiliz,
Fransız ve İtalyan Yüksek Komiserleri, sabah erkenden Başbakan Salih Paşa'ya
bir nota vererek saat ondan itibaren İstanbul'un işgal edileceğini bildirdiler.
Notada, Mustafa Kemal ile öteki milli liderlerin hemen reddedilmesi isteniyor,
Kilikya'da benzer olayların devam etmesi halinde barış şartlarının daha da
sertleştirilebileceği bildiriliyor. Salih Paşa, verdiği cevapta İstanbul'da
asayişin tam olduğunu belirtti. Anadolu'da Hıristiyanların katledildiği
iddiasını reddetti ve işgali protesto etti.
1920- İtilaf
Devletleri, Kuvayı Milliye'nin saldırılarını artırdıklarını ileri sürerek
İstanbul'u resmen işgal ettiler. Şehzadebaşı Karakolu'nda 6 Türk askeri
öldürüldü, haberleşmeye el kondu, hükümet daireleri denetim altına alındı.
Telgraf Memuru Manastırlı Hamdi Efendi, işgali anında Ankara'ya bildirdi.
Yüksek Komiserlerin İstanbul sokaklarına astıkları ve illere gönderdikleri
bildiride: “İttihatçılar, Türkiye'yi savaşa sürüklediler ve yenildiler.
İttihatçı fikir güdenler, sözüm ona bir milli teşkilat kurup yeniden savaş
devri açtılar. Bunun içinİstanbul geçici olarak işgal edildi. İstanbul,
Türklerden alınmayacak, saltanat yıkılmayacaktır; karışıklıklar artarsa bu
niyet değişebilir.” Denildi.
1920- Padişah'ın
dünkü daveti üzerine Rauf Bey, Hoca Vehbi Efendi, Abdülaziz Efendi, Mebuslar
Meclisi'ni temsilen Saray'a gittiler. Milletin mücadeleye kararlı olduğunu ve
sonuna kadar devam edeceğini bildirdiler. Vahdettin Meclis'te sözlerine dikkat
etmelerini öğütledi. İngilizlerin isterlerse yarın Ankara'ya gidebileceklerini
ileri sürdü ve "Bir millet var, koyun sürüsü, ona bir çoban lazım; o da
benim" dedi.
1920- Ankara,
Manastırlı Hamdi Efendi'den aldığı İstanbul'un işgal edildiği haberini bütün
vali ve kumandanlara, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti şubelerine bildirdi. Temsil
Kurulu adına Mustafa Kemal'in imzasıyla gönderilen genelgede, bütün dış dünya
ile ilişiğin kesilmesi, postanelere el konulması, şüpheli mektupların açılması,
Hıristiyan halka iyi davranılması istendi. Mustafa Kemal başka bir
genelgesinde, İtilaf Devletleri temsilcileriyle meclislerin başkanlıklarına,
tarafsız devletlere protesto telleri çekilmesini, gösteri toplantıları
yapılmasını istedi.
1920- Anadolu ve
Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Temsil Kurulu adına Mustafa Kemal, İtilaf
Devletleri temsilcileri ve Meclis başkanları ile ABD ve tarafsız devletlerin
dışişleri bakanlarına çektiği telgrafta, İstanbul'un işgal edilmesini protesto
etti. Protesto metninde "Bu son yumruk, yirminci yüzyıl uygarlık ve
insanlığının kutsal saydığı bütün ilkelere, özgürlük, yurt ve millet duygusu
gibi bugünkü insan topluluklarının temeli olan bütün ilkelere indirilmiştir. Hiçbir
güç bizi yaşamak hakkımızdan yoksun bırakamaz" dendi. Öteki İtilaf
Devletleri'yle önemli çelişkileri olan İtalyanlar, bu bildiriyi Antalya'daki
telsiz istasyonlarıyla bütün dünyaya duyurdular
1920- İngilizlere
misilleme amacıyla, Erzurum'daki İngiliz Kontrol Karargahı dağıtıldı. İngiliz
bayrağı indirildi. Albay Rawlinson "Erzurum halkının galeyanından
korunması" gerekçesiyle tutuklandı.
1921-Türk-Sovyet
Dostluk ve Yardım Anlaşması: Türkiye adına Ali Fuat Paşa, Yusuf Kemal Bey ve
Rıza Nur; Sovyetler adına Çiçerin ve Rusya Merkez Yürütme Komitesi üyesi Celal
Korkmazof tarafından imzalanan, bir önsöz, 16 madde ve 3 ekten oluşan anlaşmaya
göre, Sovyetler Misak-ı Milli'yi tanıyor.
1921- Düşmanın
deniz faaliyetlerini gözetlemek ve vurmak, deniz ulaştırmasını kolaylaştırmak
amacıyla Milli Savunma Bakanlığı'na bağlı Bahriye İzci (BİZCİ) Grubu kuruldu
1922- TBMM
Türkiye-Ermenistan-Azerbaycan-Gürcistan arasında yapılmış olan 1 3 Ekim 1921
tarihli Kars Anlaşması 3 çekimser, 12 red oyuna karşı 172 oyla, Türkiye ile
Ukranya arasında 2 Ocak 1922' da yapılmış anlaşma ise 1 redde karşı 177 oyla
kabul etti.
1924 - Tevhid-i
Tedrisat Kanunu'nun (3 Mart) kabulünden sonra medreseler kapatıldı.
1932 - Ankara
Demirspor kuruldu.
1964 - TBMM'de
gizli yapılan olağanüstü toplantıda, Hükümete gerektiğinde Kıbrıs'a müdahale
yetkisi verildi.
1971 - Deniz
Gezmiş ve Yusuf Aslan, Sivas'a bağlı Gemerek'te jandarmayla girdikleri çatışma
sonunda yakalandı.
1972 - Cumhuriyet
Senatosu; Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan hakkındaki idam kararını
onayladı.
1978 - 16 Mart
Katliamı: İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde öğrencilere yönelik
bombalı saldırıda 7 öğrenci öldü.
1993 - Avrupa
Kulüpler Kupası'nda finale yükselen ilk Türk basketbol takımı Efes Pilsen,
Yunanistan'ın Aris takımına yenilerek ikinci oldu: 50 - 48.
1994 - TBMM
tarafından dokunulmazlıkları kaldırıldıktan sonra gözaltına alınan beşi DEP'li
altı milletvekili, Türk Ceza Kanunu'nun 125'inci maddesine muhalefet ettikleri
gerekçesiyle DGM'ye sevk edildi. Vatana ihanetle suçlanan milletvekilleri,
tutuklanarak cezaevine konuldu.
1996 - Profesör
İlhan Arsel'in "Biz Profesörler" adlı kitabının davasında Savcı
Abdurrahman Yılancı, Hakim Yücel Yurdakul'u taraflılıkla suçlayarak reddetti.
Savcının Hakimi reddetmesi Türk adliye tarihinde ilk kez gerçekleşti.
2004 - Türkiye
Taşkömürü Kurumu'nun Karadon maden ocağındaki grizu patlamasında, 8 Çinli
işçiden 5'i öldü, 3'ü yaralandı.
2014 - Kırım,
tartışmalı bir referandumla Ukrayna'dan ayrılıp Rusya'ya geçmeyi kabul etti.
Yorumlar
Yorum Gönder